25 Ağustos 2013 Pazar

Homecoming (Eve Dönüş) Alıntıları

'
Homecoming, Dimitri ve Rose'un Rusya'da geçen kısa hikayesidir.


Dimitri: Kaybolmuştum. Umudumu yitirmiştim. Rose'un... bana inanması dışında. Rose asla pes etmedi.
Yeva: Ön gördüğüm gibi.
Rose: Görmedin. Tek yaptığın bana burdan gitmemi söylemekti ki "başka bir şey yapabileyim".
Yeva: Kesinlikle. Gidip Dimka'mı eski haline getirmen gerekiyordu.
Rose: Ama bunun hiç yapacağım şey olduğunu söylemedin. Bunda senin payın yok.
Yeva: Biliyordum.
Rose: O zaman neden bunun yapmam gereken şey olduğunu söylemedin?
Yeva: Fazla basit. Bunun için çalışman gerekiyordu.
Ağzım açık kaldı. Odanın öbür ucunda, Dimitri gözüme takıldı. Bakışı, Yapma, Rose, diyor gibiydi. Boşver. Yüzünde eğleniyormuş gibi bir parıltı vardı. Bana eski öğretmen-öğrenci günlerimizi hatırlatan bir şey. Beni çok iyi tanıyordu. Eğer fırsat verilse bunu bir sonuca varana kadar eskiden kalma büyükannesiyle tartışacağımı biliyordu. Büyük ihtimal kaybederdim. Kısa bir baş sallamayla ağzımı kenetledim. Pekala, cadı, diye düşündüm.Bunu sen kazandın. Yeva bana eksik dişli bir sırıtış fırlattı. 
Sonya: Ama bu nasıl oldu? Yeniden dampire dönüşmek yani.
Dimitri: Ruh.
Rose: Arkadaşım Lissa, ee, onu gümüş bir kazıkla kazıklarken ruh kullandı.
Paul: Lissa? Yani Kraliçe Vasilisa mı?
Rose: Ah, evet. O.
Anaokulundan beri en iyi arkadaşımın artık tüm Moroi dünyasının kraliçesi olduğunu hatırlamak hala bazen zordu.
................
Yüzümü elleri arasına aldı. "Çok açık görüşlüler. Hem atlattığımız o kadar şeyden sonra mı? Bence çoğunun endişelendiği kadarıyla evli de olabiliriz."
"O izlenimi ben de aldım," diye kabul ettim. Dimitri'nin anma töreni için buradayken, diğer birçok dampir bana onun duluymuşum gibi  davranmışlardı. Dampir ilişkileri formalitede pek dayanmıyordu.
"Fena fikir değil," diye takıldı.
Ona dirsek atmaya çalıştım ki bu ne kadar birbirimize dolaştığımıza bakılırsa biraz zordu. "Hayır. O konuya girme, yoldaş." Dimitri'yi her şeyden çok seviyordum ama ara sıra olan imalarına rağmen yaşımın başında "2" olana kadar evlenmeye niyetim olmadığını açıkça ortaya koymuştum. O benden yedi yaş büyüktü, bu yüzden evlilik onun için daha mantıklı bir fikirdi. Benim içinse, istediğim başka kimse olmasa bile, on sekiz bir eş olmak için henüz çok genç bir yaştı.
"Şimdi böyle söylüyorsun," dedi kahkahasını tutmaya çalışarak. "Ama bu günlerin birinde fikrini değiştireceksin."
"Kesinlikle hayır," dedim. Parmak uçları boynumun üzerindeki şekillerde, tenimi sıcaklıkla doldurarak  geziniyordu. "Baya ikna edici savunmalar verdin ama beni kazanmak için önünde hala uzun bir yol var."
"Gerçekten denememiştim bile," dedi nadiren olan bir küstahlıkla. "İstediğimde, çok ikna edici olabilirim."
"Öyle mi? Kanıtla."
Dudakları benimkilere doğru hareket etti. "Bunu söylemeni umuyordum."
..................
Dimitri başımın üstünü öptü. "Kabul et. Bu Strigoi'nin peşinden gitmeyi umursamıyorsun. Yapılacak doğru şey bu. İşin içine girseler bile masumlar hala onun yüzünden ölüyorlar."
"Evet, evet. Doğru olan şey bu. Eninde sonunda kendim gönüllü olurdum." İç çektim. "Sadece Yeva'ya evrenin kaderini kendisi kontrol ediyormuş gibi düşünmesi için bir neden daha vermekten nefret ediyorum."
Kıkırdadı. "Bu ailenin bir parçası olmayı planlıyorsan, buna alışsan iyi olur."
..................
"Küçük bir kaya tırmanışı gibisi yoktur," dedim sırt çantamı omzumdan yukarı çekerken neşeli bir şekilde. "Bu neredeyse bir tatil olabilirdi, eğer,  biliyorsunuz potansiyel ölüm kısmı olmasaydı."
Mark, Dimitri ile bana bakarken bir elini gözlerini güneşten korumak için kaldırdı. "Bir şey bana sizin tatilleri hep bu şekilde biten türden kişiler olduğunuzu söylüyor."
"Doğru," dedi Dimitri, patikaya doğru yol alarak. "Hem bugün güvendeyiz. Büyükannemin güvencesine sahibiz, hatırladınız mı?"
Sesindeki muzipliğe gözlerimi devirdim. Dimitri Yeva'yı seviyor ve sayıyor olabilirdi ama görevini yapmak için herhangi bir belirsiz kehanete güvenmeyeceğini biliyordum. İnancı belinde taşıdığı gümüş kazıktaydı.
..................
"Yani, evet, Mark... eğer, aa, ziyarete gelirsen... yemek için dışarı çıkabiliriz ve sen de biraz Amerikan yemeği deneyebilirsin. Artık lahana yok." Huzursuz bir kahkaha attım ve kayalık bir köşede kaybolurken Dimitri'ye bakmamaya çalıştım. "Şey, bilirsin hot dog yemeye çıkabiliriz. Endişelenme— aslında köpek değiller. Sadece adı öyle. Bir çeşit ekmeğin arasına koyduğun etler işte ve sonra üstünü de diğer şeylerle kapatıyorsun ve—"
"Bir hot dog'ın ne olduğunu biliyorum," diye böldü Mark. Sesi gözlemcimiz adına hafifti ama budama bıçağının yerini kazığı almıştı. 
"Biliyor musun?" diye sordum yerinde bir şaşkınlıkla. "Nasıl?"
"O kadar da ücra değiliz. TV ve filmlerimiz var. Hem ben Sibirya'dan ayrılmıştım, biliyorsun. Amerika'da bulunmuştum."
"Gerçekten mi?" Bunu bilmiyordum. Aslında onun hakkında çok az şey biliyordum. "Hot dog denedin mi?"
"Hayır," dedi. Gözleri Dimitri'nin yok olduğu yerdeydi ama kısa bir an bana baktı. "Teklif edilmişti ama... o kadar da iştah açıcı görünmüyordu."
"Ne!" diye haykırdım. "Dine saygısızlık resmen. Çok lezzetililer."
Sıkıştırılmış hayvan parçaları değiller mi?" diye devam etti.
"Şey, evet... sanırım. Ama sucuk da öyle."
Mark başını iki yana salladı. "Bilemiyorum. Hot dog ile ilgili bir şey doğru değil işte."
"Doğru değil mi? Çok doğru demek istedin herhalde. Onlar evrendeki en—"
..................
"Benim kehanetlerim birçok şeyi görür," diye cevapladı Yeva—ki bu hiç de bir cevap sayılmazdı. "Sıradaki kehanetim özellikle ilginç."
"A-ha," dedim. "Dur tahmin edeyim. 'Bir yolculuk'. Bu benim ve Dimitri'nin eve döndüğümüz anlamına gelebilir. Ya da Olena'nın markete gittiği."
"Aslında," dedi Yeva. "Gelecekte bir düğün görüyorum."

Çeviri: İlayda Sarıbaylar

1 yorum: